Spor Haberleri

Köşe Yazıları

6 Haziran 2021 Pazar

Canavar Bir Şov İkinci Bölüm (Kukla Gösterisi)


Canavar Bir Şov bir canavarın komedi dünyasına kabul edilme çabasını içerir. Canavar Bir Şov bir canavar şovudur.

 

16 Ekim 2020 Cuma

Netflix'te İzlenebilecek En İyi 13 Korku Filmi

Merhaba. Sizlere Halloween'ın eşiğine geldiğimiz şu günlerde dehşetle izlenebilecek en iyi13 korku filmini derledim. Netflix kataloğunda yer alan bu filmlerin korku düzeyi konusunda garanti veririm ancak yine de yorumlar doğal olarak kişiden kişiye değişecektir.

Netflix'te izlenebilecek diğer korku filmleriyle ilgili önerilerinizi yorum kısmına eklemek isterseniz bu paylaşımınızdan çok memnun olurum. Halloween işin bahanesi tabii :)



15 Mart 2020 Pazar

Corona Covid-19'un Bir Siyasi İdeolojisi Yok!

Tüm dünyayı derinden sarsan yeni bir salgınla boğuşuyoruz. Uzakların yakın olduğu günümüzde bir virüsün yayılma hızını da şaşkınlıkla izliyoruz. Saçma sapan ama yine de popüler akımların yayılma hızıyla hemen hemen aynı... Neyse, konumuz bu değil...

Hal bu kadar olağanüstü olunca önlemler de olağanüstü düzeyde oluyor.  Burada tek tek kişisel önlem önerilerinden bahsetmeyeceğim. Çünkü artık herkes yeteri kadar bilgi sahibi... Burada yapmak istediğim, salgına karşı en büyük önlem olan sosyal mesafelendirme uygulamaları hakkında bir iki kelam etmektir.

Sosyal mesafelendirme, karantinanın hafif şiddetlisidir aslında. Hasta bireylerin hastalığı yaymasını engellemek ve daha fazla sağlıklı insanın hastalanmasının önüne geçmek...

Bu konuda Türkiye hükümeti yetkililerinin hızlıca doğru adımlar attığını söyleyebilirim. Okulların kapatılması ve hastanelerdeki gereksiz hareketliliğin önüne geçilmesi  için yapılanlar iyi birer adımdı. Açıkçası bu konuda şeffaf bir anlayış içinde olmaları da ilk etapta hoşuma gitmişti.

Amma ve lakin...

AVM'ler hala açık. O meşhur zincir restoranlar da öyle... Fakat... Barlar, diskolar ve gece kulüpleri faaliyetlerini İçişleri Bakanlığı kararıyla geçici olarak durduracakmış. Neden sadece onlar?

Bu noktada zaten ülkede ya da dünyada ne olsa ilk etkilenen sektör olma özelliği taşıyan eğlence sektörü bundan da nasibini alacak. Şunu diyebilirsiniz. Koyun can, kasap et derdinde. Ama o kadar basit değil o iş. Buralarda çalışarak hayatını geçindiren insanlar var. Bir şirket çalışanı gibi evinde işine devam ederek maaşını almaya devam etme şansı yok. Siz bu insanları fakirleştirmiş olacaksınız. Bu da önemli bir sorun...

Barları kapatmak sizi korumaz. Barlardaki insanlardan daha fazlası AVM'lerde fink atacak. Daha fazla ortak kullanım alanı içinde, hasta bir birey daha fazla insanı enfekte edecek. Buna rağmen ilk önlem olarak içkili eğlence yerlerini kapatmak akla geliyor. İşte bu ilginç.

Kimse şunu sormuyor. Okul kapalı da cami niye açık? Tiyatro kapalı da AVM niye açık? Kıraathane, nargileci açık da benim köşede bira içtiğim bar niye kapalı?

Dahası yetkililer virüsün Avrupa'dan geldiğini altını çizerek söylerken bile ayrımcı tutum sergiliyorlar. Avrupa'dan geleni neredeyse zorla eve kapatırlarken, umreden gelenlere evde kalmalarını rica etmekle yetiniyorlar.

Avrupa'dan gelen ilk vaka, kendi yakın çevresini enfekte ettiğinde hasta sayısı aniden beşe yükselmişti. Umreden dönen hacılarla bu sayı önce altıya yükseldi ve sadece 24 saat içinde 18 kişi Corona virüsüyle tanışmış oldu. Bu şu demek oluyor. Umreden dönüş, Türkiye'deki Corona salgınının ivme kazandığı ilk nokta olacak. O zaman virüsün salgına dönüşmesi durumunda bunun umre kaynaklı olduğunu söyleyebilecekler mi? Umre dönüşü sorumsuzca eş dost ziyaretleri yapanlar hakkında yapılacak bir şey olmayacak mı?

Uzun lafın kısası; devlet bu sosyal mesafelendirme önlemlerini alırken, siyasal ideolojisinin etkisinde kalıyor olabilir; ama hanımlar, beyler... Corona Covid-19'un bir siyasi ideolojisi yok.



Güncelleme: 16 Mart 2020

Bugün itibariyle camilerde toplu ibadetlere ara verildi. Bu gece itibariyle de kafeler, nargile kafeler, kaplıcalar ve benzeri yerlerde kapalı olacak. Dolayısıyla yukarıdaki eleştirdiğim konuların büyük kısmı ortadan kalkmıştır.












3 Aralık 2019 Salı

Kaçkın Ruhlar Kıyameti

Nihayet, bir süredir üzerinde çalıştığım yeni öykü kitabım yayınevi sürecinde. Hatta son düzlüğe girmiş durumda...

On öyküden oluşuyor. Korku/gizem türünde bu çalışmamın adı da Kaçkın Ruhlar Kıyameti...

Şimdi gelin, bunun üzerine biraz laflayalım.

Kitapta yer alan öyküler, birbirinden bağımsız ama sanki bir yandan da bir bütünün parçası gibi duruyor. Bunun sebeplerinden biri öykülerdeki gerçek dışılığın aynı kaynaktan beslenmesi... Sınırsız kötülük... Yine kitapta yer alan üç öyküde gerçekte yaşanabilecek ama yine de tuhaf olaylar var. Buradaki kötülükse insanın sınırları dahilinde. Ayrıca hep bir 'haklı' gerekçeye sığınıyor. İnsanın kötülüğüne, cinnetine, psikopatlığına uydurduğu kılıflara uç örnekler veriyor.

Bu son bahsettiğim kategorinin dışında kalanlar da "sen bahane üretmeye devam et. Öyle bir gün yaklaşıyor ki o gün, kötü ruhların, kaçkın zebanilerin arkasına sığınmak isteyeceği herhangi bir bahanesi olmayacak. Çünkü onlar sadece öldürmek istiyor." mesajı iletiyor.

Bir cehennem kaçkını zebaninin yarattığı dehşet dolu kaostan, sır dolu geçmişlerin kanlı kargaşalarına; kurban ruhların intikamından, kayıp katil ruhların seyahatlerine... Bu öyküleri okudukça dehşete düşeceksiniz.

Korkunun hakimiyetinde incecik bir kitap olacak Kaçkın Ruhlar Kıyameti... Korkacaksınız. Olayların yaşandığı sıradan mekanlar, bizim de olağan endişelerimizin gerçeğe dönüştüğü dehşet anlar... Bu gerçek dışı öyküler, yaşandığı alanların gerçekliğiyle sizi ürpertmeyi başaracak.

Ama korkunun ecele faydası yok. Kaçkın ruhlar tüm dünyayı sardığında kaçacak hiçbir yerimiz olmayacak.

Kaçkın Ruhlar Kıyameti yakında Gece Kitaplığı etiketiyle tüm kitap satış sitelerinde olacak. 

24 Mayıs 2019 Cuma

Yazmazsa Ölecek Hastalığı

Bir süredir çok yoğunum. Bir yıldan fazladır diyebilirim. Müziğin hayatımdaki yeri azaldıkça yerine geçenlerin sayısı arttı. Biri altyazı işiydi. O hayatımı devam etmemi sağlayan ve diğer planlarımı finanse eden önemli bir yönüm.

Geçtiğimiz bir yıl içinde iki öykü kitabı çıkardım ama pek satmadılar. İnsanı yazmak konusunda motive eden şey yazdıklarını çok kişinin okuması mıdır? Yok. En azından benim için öyle değil. Radikal Blog zamanında blogdaki en çok okunan birkaç yazardan biriydim. Toplam okuyucum 2 milyona dayanmıştı. Blog dışındaki mecralarda hayranlarım kadar, düşmanlarım da boy göstermeye başlamıştı. Ajan olduğumu ima edenler, Radikal'in torpillisi olduğumu iddia edenler, sahte tıklanmalarla okuma sayısını yükselttiğim yalanını yayanlar... Öyle böyle değildi. Basit bir blog yazarı olarak bile bazı kötü niyetli insanlar güruhunun hedefine yerleşebiliyorsunuz. Bir gece ansızın gelip cezamı keseceğini söyleyenler bile vardı. Neyse...

Birden bire başlayıp birden bire popüler olmak... İlginç... Uzun bir süre Radikal'i internette takip edenlerin özellikle tanımak istediği birine dönüşmek... "Siz Doğanın Dengesi misiniz?" "Evet." "Severek takip ediyoruz."

Radikal kapanmadan çok önce blog yazarlığım sinir bozucu bir mahkeme süreci yüzünden bitiverdi. Süreci çok detaylı anlatmayacağım. Yazmaktan soğuduğum ve dahi pek çok şeyden koptuğum bir süreçti.

Blog yazarlığının bitişi, kendi blog sayfamın popülerliğini yitirişi, Avarel Evren adıyla yeniden çıkış yakalamaya çalışmam ama başaramam...

Şimdi ise yeniden var olmaya çalışıyorum. Yazacak çok şey var. Yeni öyküler kafamda şekilleniyor. İkinci üniversite olarak okuduğum Radyo- TV Programcılığı iyi gidiyor. Öğrenmeye, öğrendiğimi hayatımla ilişkilendirmeye sevdalıyım hâlâ. Sonra daha çok okuyorum. Okudukça da yazdıklarımın önemsizliği fikri kaplıyor yüreğimi. Diyorum ki Leguin gibi yaratamayacaksan, Sabahattin Ali gibi sözler edemeyeceksen, Yaşar Kemal gibi, Edgar gibi iz bırakamayacaksan  yazma. Elindeki kalemi yavaşça yere bırak ve ölümü bekle usulca.

Sonra bu umutsuzluğu sert bir şekilde bırakıyorum yere. Başlıyorum yazmaya. Gerçekçi olmak gerekirse ben başarılı bir yazar değilim. Katıldığım irili ufaklı öykü yarışmalarında görünmez oluşum, kitabımın yakın çevremde bile yayılmaması bir başarısızlık. Ama ben başarıya giden yolun olabildiğince çok başarısız olmaktan geçtiğini biliyorum. Hayatımda bugüne kadar yaşadığım mucizevi kırılmaların bu konuda da yaşanacağına inancım tam.

Her şeyden önce "yazmazsa ölecek" hastalığına yakalanmışım. Ölmemek için yazmaya devam.


23 Mayıs 2019 Perşembe

Seçim Kazanma Stratejisi ve Goebbels Anlayışının Çöküşü

17 yıllık sürecin son 10 yılını iktidar manipülasyoncu bir propaganda anlayışıyla geçirdi. Bu yol ne kadar başarılı oldu? Epeyce başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Yalan ve iftira üzerine yürütülen bu dönemde çok sayıda komik iddianameyle trajik sonuçlara neden olundu.

Almanya'da Nazi döneminin en büyük başarısı propagandayla gerçekleşmiştir. O dönemin bir kopyasının yaşandığı Türkiye'de bunun daha fazla başarılı olma şansı artık yok. Sebebi ise kitle iletişiminin geçirdiği evrimdir. Artık geleneksel habercilik ve bilgi paylaşımı ortadan kalkıyor. Şimdileri insanlar alternatif haber kaynaklarına daha kolay ulaşıyor. İnsanların aslında ne olduğunu öğrenmek için sadece 10 dakikasını vermesi yeterli olabiliyor.

Goebbels taktikleri sadece radyo ve yazılı basının olduğu o dönemlerde insanları etkisi altına almayı başarmıştı. Türkiye ise teknolojiyi olmasa bile teknolojinin faydalı nimetlerini batıya göre geriden takip eden bir ülke. Dünyadaki dönüşümü daha yeni fark ederek, kendi medyasını oluşturmaya yeni yeni başlıyor. Bunu da kötü yapan çok kişi var ama iyi ve etkili yapanların sayısı azımsanacak gibi değil.

Bizler yeni medyanın olanaklarının ne kadar büyük bir fayda sağlayacağını yeni yeni kavramaya başlıyoruz. Örneğin hiçbir televizyonda canlı verilmeyen Ekrem İmamoğlu konuşmaları sosyal medyadaki canlı yayınlarla milyonlara ulaşıyor. O sırada televizyonda yayınlanan bir haberi takip eden insan sayısı yüz binleri bile zor buluyor. İşte bu fark önemli bir stratejinin de sonucu oluyor. Öyle ki internetteki popülerliğini kullanmak adına iktidar partisi kendi adayının Google aramalarında önde görünmesi için Ekrem İmamoğlu ismini bile Google reklamlarında satın alacak hale geliyor. Önü alınamayan bu popülariteden pay alma çabasına girişiyorlar.

Bu popülarite bir sosyal medya şişirmesi mi? Böyle olduğuna karar verecek hiçbir veri yok artık. Çünkü bu popülarite, internetin getirdiği nimetleri çok başarılı ve doğru kullanmanın bir sonucu. Bir sosyal medya fenomeni olarak kalmayarak sokaktaki varlığıyla pekiştirdiği bir lider profili oluşturdu Ekrem İmamoğlu. Sokaktaki haliyle internetteki halini hiçbir tutarsızlığa sebep olmadan uyum içinde sundu. Sunmaya da devam ediyor. Televizyon programlarında da aynı Ekrem İmamoğlu'nu görüyorsunuz. Bir inanç, bir umut kapısı sunuyor herkese. İçi dolu bir özgüven, insani bir gerçeklikle ortaya koyduğu heyecan, her söylediğinin gerçekteki karşılığıyla bir söz ustası... Tutarlı bir haklılık var her sözünde.

Böyle birine karşı işte o geleneksel saldırı metotları pek fayda etmiyor. Çünkü o gelenekselci, karalayıcı propaganda karşısında varlığının gerçekliğiyle en iyi cevapları veriyor. Gülümsüyor, sevindiğinde gözleri doluyor, kızdığında bile nazik üsluptan asla vazgeçmiyor.

Eğer içinde bulunduğumuz dönem geleneksel medya iletişim araçlarının hâlâ büyük güç olduğu bir donem olsaydı, işi zordu da şimdi tüm gerçekliği gözler önüne serebilen, katkısız yeni medya araçları sayesinde dimdik ayakta durabiliyor.

Öyle ki mazbatası elinden alındıktan sonra vaatlerinin üzerine yatma çabası bile sonuçsuz kalıyor. Sanki biliyormuş gibi tüm adımlarını canlı yayınlanan belediye meclis toplantılarında atarak yaşanacak muhtemel manipülasyonu bile sonuçsuz bırakmayı başarmış oluyor.

YSK'nın gerekçesiz 'gerekçeli' seçim iptali kararıyla bunca gündür söylediği her şeyin gerçekliği yine internet sayesinde insanlara ulaşıyor. Onun bu haklılığı yandaş medya diye tabir ettiğimiz ve çok kalabalık bir tayfanın bile görmezden gelemeyeceği bir boyuta ulaşmak üzere. Uzun zaman yokmuş gibi davrandıkları bu adamın varlığını yok sayamıyorlar artık. Bir iki dakikalık canlı yayınla bir konuşmasını sunup geçtikleri o konuşma sosyal medyayı milyonlarla ifade edilen izlenme rakamlarıyla sallarken bu medya kişileri kendi sonlarını da hazırlıyorlar. Çünkü artık kimse o medyanın sözlerine inanmıyor. Artık başka kaynaklarla teyit etmenin tadına ulaşmış insanlar var. Hem de çok fazla. Karalayıcı medya organlarının içi boş iddiaları topluma kabul ettirme çabası geri tepen bir hal almakta. İktidarın kendi seçmeni bile "neden" sorusunu daha yüksek sesle sorabiliyor artık.

Vaktinde renkli televizyon dönemine geçen Almanya elindeki siyah beyaz televizyonları satmak için Türkiye'ye eski teknolojisini 'hediye' etmişti. Siyah beyaz televizyonlar bugün nasıl artık teknolojik bir çöpse, yine eski Almanya'dan ithal ettiğimiz Goebbels anlayışı da bugün bir çöp ve bu anlayışa sahip tüm söylemler de fasa fiso. Artık yeni medya konuşacak. Ekrem İmamoğlu'na programın bitmesine yarım saat olmasına rağmen "süre bitti" diye susturan Ahmet Hakan'ın söylediği şey doğru. Evet, süre bitti.